Hoşgeldin der sana kocaman bir gülücük gönderirim her kimsen:)
Gülmek güzeldir,okurken yargılama sorgulama sadece anla ve gülümse;)Dengeyi bulmanı dilerim hayatın her alanında...Saygılarla...

22 Aralık 2011 Perşembe

Kelebekli zamanlar ;HÜZÜN...

Aynı yatağı paylaşıp ayrı dünyalarda dolaşan insanlar vardır,farklı düşler görürler onlar...
İki ayrı hikaye gibidir ama sonu hep aynı biter; HÜZÜN...
Başrolde bir erkek bir kadın...Ne isterler birbirlerinden belli değil.Ellerinde olmadan hatalar yapıyorlar ve bırakamıyorlar hatalarının peşini, ardı arkası kesilmiyor.Anı seviyor onlar,birlikte olmayı seviyorlar fakat bir şeyler eksik...Bir süre sonra işin içine başka duygular karışıyor.Zaten kadının kalbi atmaya başladığında sadece o erkek için,erkek gidiyor uzaklara önce bakışlarında,sonra dudaklarında ve sonu yine hüzün...
Kadın kaç kere daha denerse bıkacak o anın mutluluğunun sürekli olmasını istemekten diye düşünüyor erkek.Haklı da anlarda olanlar anlarda kalmalı ;günlere aylara yıllara,geçmişe geleceğe sarkmamalı.
Ama dedim ya en başta ellerinde olmadan yapıyorlar bunu...
Yüreğinin sesini dinleyen kadınla,aklına kulak veren erkek arasında artık bir sınır oluşuyor...Onlar artık çok yakın ama yürekleri çok uzaklarda,bakışları farklı bakışlarda,dudakları farklı dudaklarda olması gerçeğini kabulleniyorlar.Erkek kolayca yapıyor bunu,kadın duraksıyor önce kalbi acıyor,gözleri doluyor ama yapabileceğini biliyor.Yeter ki karar versin.
Kadın paketine uzanıp bir sigara çıkarıyor.Bu sensin diyor,şimdi yanıcaksın ve bittiğinde o da bitecek...Sonsuza kadar silinicek anların hüzünleri...
Kelebekli zamanlar son buluyor artık...Kadın biliyor ki ; aşklar da sarardı,nasıl sancılı şimdi nasıl yapayanlız aşklar...
Henüz gece yaralı bir akşamken yazmaya karar veriyor kadın ve diyor ki;
Bir cinayete kurban gitti aşkım
Hormonlu bir karanlıktı benim aşkım,ruhu bir çocuğun kalbinde saklı...
Çünkü,çok kuşkulu bir aşk var ortada aslını bilen yok.
Ay mı parlamış üstüne?Eski bir tangoda mı erimiş gitmiş?-bilen yok.
Bir cinayete kurban gitti aşkım
Şüpheli bir telefon sesiydi benim aşkım -alo,hatıram senin olsun üstlenen yok...(ne tuhaf)

20 Aralık 2011 Salı

Mevsimler geçerken...


Zeus’un Demeter ile evliliğinden çok güzel bir kız olan Persephone doğmuştu. Ona “Genç kız,genç bakire” anlamlarına gelen “Kore”de denirdi. Persophone bir ilkbahar günü kendisi gibi genç ve güzel Okeanos kızlarıyla çiçek topluyormuş. O sırada Hades gelmiş oraya. Hades bekarmış. Persophone’nin güzelliği karşısında kendisinden geçmiş ve onu kaçırmak için fırsat kollamaya başlamış. Biraz sonrada fırsatı yakalamış. Çiçeklerin güzelliğinden büyülenen Persophone onu da toplasam şunu da toplasam derken bir hayli uzaklaşş arkadaşlarının yanından.

İşte o zaman görmüş tanrıların bile ürktüğü cehennemlerin tanrısı Hades’i. Korku ve şaşkınlığından donup kalmış öylece. Bundan yararlanan Hades, atmış onu arabasına. Persephone son anda olayları 
görüp gelen peri kızı Kyane ile birlikte direnmeye çalışşlar. Ama sonuç alamamışlar.

Kızının kaçırılı
şını duyan Demeter umutsuzca onu aramaya başlamış. Yeryüzünün her köşesinde aramış Persephone’yi. Ne saçları ıslak Eos ne de Hesperos görmüş onun bir an olsun dur durak verdiğini. Sonunda gide gide varmış Kyane gölünün bulunduğu yere. Kyane güç bela anlatmış kızının kaçırıldığını Demeter’e. Ama nereye götürüldüğünü söyleyememiş. Sonra bir başka peri kızı Arethusa anlatmış olan biteni tanrıça anaya.

O zaman acılı ana Zeus’a yalvarmı
ş kızını Hades’ten kurtarması için. “Kızımız bir zorba karısı olmaya layık değildir” diye sızlanmış. Ama Zeus yatıştırmaya çalıştırmış hem karısı hemde kızkardeşi olan Demeter’i şu sözlerle:

“Hades’in bize damat olmasında hiç bir yüz kızartıcı durum yok. Bütün sıfatları bir yana, onun yalnızca Zeus’un karde
şi olması yeterli bir ayrıcalık değil mi?

Sonrada eklemi
ş:

“Ama illa da, Persephone gö
ğe dönsün diyorsan o da olacaktır. Ama bir koşulla:Persephone yerin altındayken dudaklarına tek bir yiyecek değdirmemiş olsun umalım. Moira’lar yazgıyı böyle kararlaştırmışlar çünkü.

Ama genç kız yazgıdan habersiz yedi nar tanesi yemi
ş. Yeraltı ırmağı Akheron’un oğlu Askalaphos bunu görmüş ve yemeyip içmeyip Hades’e anlatmış. Hades’te yasaklamış Moira’ların belirlediği yazgı gereği Persophone’nin yeryüzüne dönmesini. Ama yine de girmiş araya tanrıların efendisi Zeus. Yazgıyı tümden değiştiremese de –Çünkü onun gücü bile yetmez böyle birşeye- bir çözüm bulmuş kendince. Persephone böylece yılın yarısını Cehennemler ecesi sıfatıyla artı kocası olmuş Hades’in yanında, diğer yarısınıda annesi ile birlikte yeryüzünde geçirecekmiş.

Mevsimler de böyle oluşmuş işte
… Persophone annesinin yanındayken yeryüzü bir cennete dönüşür ekinler mahsul verir güneş açarmış insanlar mutlu olurlar aşık olurlarmış.Persophone hadesin yanındayken yeryüzü de kararır havalar soğurmuş yeryüzündeki her şey ağlarmış persophone için.annesi (demeter) kızına olan özleminden onu düşünmekten yeryüzü ile ilgilenemezmiş.Mevsim kışsa üzülmeyin persophone yeniden çıkacak yeryüzüne yeniden aşık olacağız birilerine yeniden mutlu olacağ
ız....Güneş her daim doğmaya devam edecek...
 

Benim Annem Bir Melek...

Ahh şu benim güzel mi güzel tatlı mı tatlı annem yok mu,gökten düşmüş kanatlarını kaybetmiş bir melek sanki...Bu kadar fedakar,bu kadar içten,bu kadar anlamlı başka kim sevebilir ki beni...Hem arkadaşım,hem sırdaşım,hem kardeşim,hem canım hem de annem olabiliyor aynı zamanda.Kırılgandır aslında o ,çok güçlü yapısının altında yumuşak,camdan bir kalp vardır.Çok fedakardır benim annem.Hayatı boyunca hep başkaları için yaşamış,hayallerini çöpe atıp hep uğraşmış.Kendini boşvermiş bir süre sonra kaybolmuş.O yıldızlara gönderdiği sayısız dilekleri unutmuş çoktan.'Ben'yoktur benim bitanecik annemde, hep 'biz' vardır.Onun yanında kaybolmak imkansız,bir şekilde bulduruyor ışığımı,yolumu...Onun sözleri altından kıymetli,onun varlığı paha biçilmez,onun sevgisi alemlere değişilmez...
Kendini unuttuğu,yıprattığı yolları unutturuyorum ona yavaş yavaş...Bende onun ışığı olmaya çalışıyorum çoğu zaman.Çocukken anlamazdım bu kadar derin sevmek ne demek ama yine de severdim.Şimdilerde daha iyi anlıyorum.Ama onun demesine göre onu en iyi 'anne olduğumda'anlarmışım.Bazen sinirlenir,kaldıramaz hale gelir temiz yüreği anlamsız yüklerini...Yine de fazla kızamaz,kıramaz kimseyi...Elleri çok güzeldir benim annemin.Yorgundur ama güzeldir...Yumuşacık...
Bembeyaz enerjiler gizlidir,gözlerinde görmeyi bilene...
Onu mutlu etmek için herşeyi yaparım,bitanem o benim...
Bazı günler evden çıkmadan ona güzel notlar yazar buzdolabına asarım.Görüp günü aydınlık geçsin diye ve onun için döneceğimi hep bilsin diye...Melek annem seni çooook seviyorumm,iyi ki varsın sensiz olmamm olamammm ...


Yusuf'un da dediği gibi '' Varlığın yeter validem ' :)

18 Aralık 2011 Pazar

Pazar günü,karar günü...

Huzurlu geçen bir pazar günü gibisi yoktur...Pazartesinin yoğunluğuna hazırlarsın ruhunu.Pek çoğumuz sevmeyiz pazartesileri.Halbu ki başlangıçlar için hep pazartesiye söz verilir.Pazartesi olsun,rejime başlıyacağım,pazartesi olsun gidip alışveriş yapacağım,pazartesi olsun yaparım dediğimiz bir çok şey için uygun gündür...Tabi kaç pazartesi geçer başlamamız için meçhul...
Pazar günleri aileyle geçirmek için,Antalya'nın yanlızlığını,sakinliğini bir kez daha anlamak ve hissetmek için,denizi seyretmek için ve en önemlisi ruhu dinlendirmek için bire bir...Hele bir de yağmur yağıyorsa...
Yaktım tütsümü,mumumu  bir yandan yağmurun sesini dinliyor ve Alfredo de Angelis'ide eşlik ettiriyorum ahenkine...Yazmak için,okumak için,düşünmek için güzel bir gün..
Pazartesiye ertelenen,başlangıç için oluşturulan bütün fikirleri genel olarak pazar günü oluştururum.En uygunu gibi gelir her seferinde.Normalde yazmıyorum ama bugün yazmaya karar verdim.Neler yapmalı,işler nasıl yürümeli,ne olursa mutlu olurum diye düşünüyorum ve listeliyorum şimdi;

  • Düşüncelerimi daha açık ifade etmeye,
  • Daha kararlı olmaya,
  • Depresyondan çıkmaya,
  • Okumak istediğim kitapları almaya,
  • İzlemek için biriktirdiğim filmleri izlemeye,
  • Finaller için şimdiden not çıkarmaya,
  • Daha az kahve içip,daha çok süt içmeye,
  • Sağlıklı yaşamaya,
  • Yürüyüş yapmaya,
  • Daha çok aktiviteye katılmaya,
  • Arkadaşlarımla ve ailemle daha çok vakit geçirmeye,
  • Daha çok yazmaya,
  • Kuaföre gitmeye,
  • Daha çok meditasyon yapmaya,
  • Daha mutlu olmak,huzurlu olmak için çok çaba harcamaya,
  • Yeni bir iş aramaya,
  • Para biriktirip tatilde yüreğimin istediği yere gitmeye,
  • Daha çok araştırıp,daha çok öğrenmeye,
  • Daha çok empati yapmaya,
  • Yılbaşını çok güzel geçirmek için plan yapma zorunluluğumu ertelememeye ve son güne bırakmamaya
  • İnsanları daha çok mutlu etmeye çalışmaya karar verdim...
Hadi bakalım...Kolay gelsin :)
Mutluyum,mutlusun,mutlu...Daha mutlu olacağım,daha mutlu olacaksın,daha mutlu olucak...
Hele bir pazartesi gelsin:)

17 Aralık 2011 Cumartesi

Bir Damla doğum günü dileği...

Damla,Damlacım,Damlam...Senin için özel bir doğum günü planlamıştım,şeker mi şeker süprizler yapıcaktım ama hayat şartları beni engelledi.O yüzden özür diliyorum.Doğum günleri özeldir,güzeldir...Ne kadar çok sevildiğini,ne kadar hatırlandığı hissetmek için bire bir...
Seninle daha yeni filizlenmiş bir arkadaşlığımız,ilginç bir tanışmamız oldu.Ne kadar yeni olursa olsun seni yıllardır tanıyor gibiyim...Bütün güzellikler seninle olsun canımm arkadaşım,aşk dolu,umut dolu,mutlulukla bezenmiş nice nice yıllar diliyorum.
Sen çok özel bir insansın,çok güzel bir enerjin var.Melekler hep yanında olsun,ışığın hiç sönmesin giderek çoğalsın ki bizde o ışıkla yolumuzu bulalım...
Hayallerindeki gibi olsun herşey mesela hayalindeki beyaz atlı prens seni rengarenk uçan bir balonla alsın götürsün harikalar diyarına...
Rengarenk bir yıl diliyorum bebeğim...Seni seviyorum...

14 Aralık 2011 Çarşamba

Şarkılar ahh o şarkılar...

Yoruyorsun beni ,içini kemiren fikirlerine katlanamıyorum artık,sus düşünme diye haykırıyor kalbim...O bile sıkılmış benden besbelli,ağır ve dengesiz duygularım,iniş çıkışlarım,karışıklıklarım yıpratmış onu.Diyorum ki kalbime aşık olma o zaman aşklar seni en çok yoran.Derken söylüyor Duman''Bu aşk beni yorar,ellerim de kan,dilimden akar kime ne bana ne bu aşk beni yorar...''
Bu sıralarda gecelerim pek keyifli geçmiyor uykularım huysuz...Göz kapaklarım deli gibi kapanmak isterken,rüyalarım izin vermiyor huzurlu uykuya geçişime.Odamın enerjisi bile gitmiş,kaç gündür tütsü kokmuyor,mumlarım yanmıyor,tablolarımda ki simalar bile dudak büküyor yardım çağrılarıma.Derken Sezen Aksu beni koruyor ve odama atıfta bulunuyor ''Unuttun mu beni,herşeyimi...Sildin mi bütün izlerimi...''
Keşkelerimde yoruyor beni,keşke demeyi sevmiyorum dememeliyim diye o kadar çok uğraşıyorum ki bitkin düşüyorum artık.Sonra Hande Yener sesleniyor neşeyle ''Keşkelerin olmadığı bir yerde yaşamak isterdim'' diye...
Kafamın içindeki soru işaretleri de çoğaldı doğal olarak bu sıralar...Hangisinin cevabını önce bulacağıma karar verme aşamasında o kadar çok zorlanıyorum ki bir tanesine bile cevap bulamadım henüz...Derken Manga çılgınlar gibi haykıyor '' Sustu bu gece karardı yine ay,kaldı geriye cevapsız sorular...''
Söylemek,yapmak istediğim o kadar çok şey var ki...Hayallerimin yolu uzadı gitti yıldızlara kadar.Bazen ulaşılmaz geliyor ya,umudumu yine de kaybetmemeye çalışıyorum.Derken Mazhar Alanson huzur dolıu sesiyle eşlik ediyor düşüncelerime '' Benim hala umudum var,isyan etsemde istediğim kadar....Güzel günler bizi bekler,eyvallah dersin olur biter..''
İnsanları,onların düşüncelerini,hislerini anlamak o kadar zor oluyor ki bazen,yanlız hissetmemek elde değil...Anlamlandıramadığım hislerle,tepkilerle ilgili düşünceler gecelerimin kabusları olup çıkıveriyor karşıma.Neden bu kadar takılıyor kafama bilemiyorum.Belki de hiç düşünmemeli,boşver demeli her seferinde...Öyle mi rahata çıkar insan,herşeyi boşvererek mi?Peki ya o zaman birilerine yer vermek hayatında çok anlamsız değil mi? Derken Pinhani yetişiyor imdadıma ''Yanlız kaldıysan,kalkıp pencerenden bir bak...Güneş açmış mı yağmur düşmüş mü dön bak dünyaya...''
Çekip gitmek lazım diyorum her seferde...Uzaklaşmak herkesden, herşeyden...Silmek bütün düşünceleri,duyguları...Sadece huzuru hissetmek deniz ve rüzgarın kollarında,dolunay eşlik ederken,dans etmek yıldızlarla...Her hayalimde olduğu gibi bu hayaldede rüzgarlar sert esmeye başladığında aşkın ateşi gelip beni ısıtsa...Söndürür mü ateşi rüzgar bilemem...Devamını hiç düşlemedim...Derken ağlatıyor Halil Sezai,gözyaşlarım sel oluyor ''Sesin yankı olur boğar her adımda,içim paramparça viraneyim dumanınla...Haykırsam ellerimi açsam yanlız sana,ağlasam çocuk gibi eskileri anlatsam...Derviş gibi,abdal gibi tapar gibi paramparça...''
Sonra aklıma geliyor herşeyin bir gün biteceği;''Hayatımızdaki en önemli şeylerin bir anda yok olup gittiğini görmenin acısından kaçımız kurtulacağız? Yalnızca bizim için çok önemli olan insanlardan değil, düşüncelerimiz ve düşlerimizden de söz ediyorum. Bir gün, bir hafta, birkaç yıl daha dayanabiliriz, ama eninde sonunda yitirmeye yazgılıyız. Bedenimiz sağ kalır, ama ruhumuz er geç ölümcül darbeyi yer.En kusursuz cinayet budur. Yaşama sevincimizi kimlerin öldürdüğünü, bunu hangi güdüyle yaptıklarını, suçluların nerede bulunacağını bilemeyiz.''diye yazmış en sevdiğim yazar olan Paulo Coelho...Katil duygular uzak durun benden...Ben çok karıştım yine en iyisi bir tütsü bir mum yakmak,kendimi geceye bırakıp biraz meditasyon yapmak derdim ama güzel fransızca hocam sağolsun verdiği sayfalarca ödevi yarına yetiştirmem gerek.Ona burdan bir şarkı armağan etmek istedim;Au revoir...

13 Aralık 2011 Salı

TÜKETİLEMEZ, UYUŞTURULAMAZ ZAMAN…


Zaman; felsefe sözlüğüne göre tüm var olanların birbirlerinin yerini alarak zincirledikleri sonsuz süre, Türkçe sözlüğe göre;eylemlerin olayların içinde geçtiği,geçeceği süre,vakit,takvimi bulan Mısırlılara göre Nil nehrinin taşma süresini belirleyen bir haberci,Kant’a göre insan bilincinin bir tasarımı ve Bergson’a göre ’insan  zamanda değil,zaman insanın içinde yaşıyor,peki ya sizce?
Ahhh kıymet bilmez, söz dinlemez zaman… Nasıl da geçiyorsun aldırmadan…
Durduramıyor, kontrol edemiyoruz ve geçtiği anda bir daha asla geri getiremiyoruz.
Zaman belki de bugüne kadar yanıtını veremediğimiz; bilmediğimiz fakat yaşamak zorunda olduğumuz tek şeydir… Birçok tanımı, herkese göre farklı bir anlamı var, yakalayamıyor ve ya tekrar tekrar yaşayamıyoruz. Bu gücün bizde olmadığını mı gösteriyor bilemiyorum, ama kabullenmek gerekiyor ki zaman çabuk geçiyor. Ertelemek, kaçmak veya nefret etmek için uygun değil.’Keşke’ demeye gelmiyor zaman…
Bir yazı yazmaya karar verdim, oturdum masamın başına aldım kalemi elime ve karalamaya başladım bembeyaz kağıdın üstüne,anlamaya çalışıyordum zamanın kavramını.Sonra birden elektirikler kesildi.Güzel başladığımı düşündüğüm yazımı yarım bıraktım.Oysa mumlarım vardı…Ne fark ederdi sonra yazardım değil mi?Uzun zaman geçti yazamadım,kalem küstü,kağıt küstü bana…Erteliyordum zamanı yine ve o acımasızca geçiyordu,beni beklemiyordu.O zaman mumlarımı yakıp o yazıyı tamamlasaydım belki de bugün bu sayfaya yazacak çok daha güzel bir yazım olacaktı ,keşke…Evet yine bir keşke işte.
Zaman elimizde tutabileceğimiz,eğiltip büküp şekil verebilceğimiz,tehdit edip korkutabilceğimiz ve konuşup bizi beklemesi için anlaşabileceğimiz bir şey değil ki…
Hayat bazen yaşamak için çekilmez olur
Bazense hiç bitmesini istemeyeceğimiz bir hal alır… Zamanı kontrol edemiyoruz doğru ama en iyi şekilde yaşamayı öğrenebiliriz.
Mesela hep yapmak istediğiniz ama bir türlü fırsat bulamadığınız bir şeyler yapın.Hadi ama bırakın işi gücü,sorumlulukları,fakatları amaları…Gidin sevgilinizle sahile vuran dalgaları seyredin,annenize bir kez daha sarılın,sevdiğiniz insanlarla vakit geçirin,yazı yazın,müzik dinleyin,yağmurun altında ıslanın,hayatı düşünün,mutluluğu düşünün,aynanın karşısına geçin ve kendinizi sevin;siz kendiniz sevmezseniz başkaları sizi niye sevsin?
O kadar kısa ki hayat; o kadar hızlı ki zaman bazen keşke demeye bile vaktimiz kalmıyor… Hadi şimdi gülün biraz…

10 Aralık 2011 Cumartesi

Ahh İstanbul...

Ahh İstanbul sen ne garip bir şehirsin.Ayrı kalsam özlüyorum,kavuşsam sıkılıyorum,boğuyorsun beni ama yine de seviyorum seni.Havandan mı suyundan mı bilmem vazgeçilemiyorsun.İstiklal Caddesine bir giriyorum,o amaçsız insan topluluğunun içine dalıp çıkamayınca anlıyorum senden geçilmez.O insanlar gece gündüz dinlemeden umarsızca yürürken cadde boyu onları izlemek bana hayatı hatırlatıyor.Galata Kulesini görüp kurtuluşu hissetmek mesela,özgürlüğün tadını hissettiriyor.Tepesine çıktığımda sen ayaklarımın altında oluyorsun ya uçup gidesim geliyor.Hiç bitmiyorsun İstanbul.Her uğradığımda sana, farklı bir yönünü keşfediyorum,heyecan uyandırıyorsun bende her uğrayışımda...Aslında Aşk gibisin sende,tarifin yok,tarifin çook...
Karmakarışıksın,yönümü kaybediyorum çoğu seferde.İçinden çıkamıyorum,düşünmek yetmiyor,yazmak lazım biraz da beynimi mutlu etmeli...
Bu aralar çok fazla düşünmekteyim öyle ki sevgili beynimi çok zorluyorum.Yazmalıyım diyorum sonra beynimi mutlu etmeliyim,rahatlatmalıyım.Birilerinin okuması beni anlaması önemli değil.Sadece yazmalı...
Nasıl bir sınavın içindeyiz hepimiz.Yolumuzu bulamıyoruz,zamanımızı yolumuzu bulmak sevdasıyla harcıyoruz.Zamanı geliyor mantıklı olmalı diyoruz ,zamanı geliyor yüreğim götür beni istediğin yere,koyver gitsin...
Ve gerçekten de insan payına paydasına düşeni yaşıyor...Hayat sınavında kaç yanlış kaç doğruyu götürüyor onuda yaradanım biliyor...
Biz işaretliyoruz işte şıkları...Ama beyinle ama yürekle...Sonuca yüce karar verir nasılsa...Ne senin beynin ne benim yüreğim...
Bilemiyorum,bilmiyorum belki de bilmek istemiyorum neyi?nasılı?nedeni?kimi?niyeyi??? Sadece yaşamak istiyorum doya doya sorgulamadan yargılamadan üstüne fazla düşünmeden yorulmadan...Yine de olmuyor değil mi? Yine de yazmak lazım,düşünmek lazım,sorgulamak lazım bilmek istiyor insan her duyguyu,her cevabı...Yakalamak istiyor güneşle ayın tükenmez uyumunu...
Neyse iyi şeyler oluyor,olmaya da devam edecek...Mucizeleri beklemekteyim hala,inanmakta ısrarcıyım.2012 yi bekliyorum bu aralar sabırsızlıkla,güzel bir sene yeni bir sene;başlangıçlar bitişler güzel enerjiler hoş sohbetler mutlu haberlerle gelir umarım 2012 beni hayal kırıklığına uğratmaz...
Sonuç olarak ayrılacağız İstanbul 2012'ye girerken 10 dan geriye birlite sayamayacağız,bu kadar beyin fırtınası yeter,kavuşacağımız günü sabırsızlıkla bekliyorum...Bir daha ki görüşmemizde sen aynı kalmayacaksın biliyorum ama sana söz bende aynı kalmayacağım değişeceğiz beraber...Bekle de gör... 

5 Aralık 2011 Pazartesi

Bazı Günler Uygun Değildir Aslında...

Günlerin demini alamadığı zamanlar vardır.
Güneş doğar gece karanlık perdesini çekmeyi unutur şehrin üstünden.
 Günaydınlar , bir başka güne ertelenir.
 İnsanların neşeli sesleri akşama kadar dolduramazlar caddeleri.
 Böyle günler uygun değildir aslında başlamaya.
Ama başlarız.
Günlerin surat asmaktan hoşlandığı zamanlar vardır
Hüzün düşer yüzümüzden ; parçalanır , bin parça sıkıntıya sığınır parçaları.
İçimizdeki her şey , kendini tene vurmanın bir yolunu arar.
Acıyı tırnaklarımızda bile hissederiz.
Böyle günler , uygun değildir aslında gülümsemeye.
Ama gülümseriz.
Günlerin diğer günlere benzemediği zamanlar vardır.
 Elimize aldığımız her şey pörsüyüp söner.
Biriktirdiğimizi sandığımız geçmiş , ufalanıp gider avuçlarımızda.
' sonra ' da kaybeder anlamını ' önce ' nin ardından.
Bir mum ışığımdan yansıyan gölgeye dönüşürüz.
Böyle günler , uygun değildir aslında yaşamaya.
Ama yaşarız.
Günlerin sona ermediği zamanlar vardır.
Kelebeğin ateşe yakalandığı gibi yakalanırız.
Hiçbir şey anlamadan...
Akreple yelkovanın bu nedensiz duruşundan hiçbir anlam çıkaramadan...
İpi yeniden bağlayamadan ve çözemeden....
Böyle günler , uygun değildir aslında ölmeye.
Ama ölürüz.


4 Aralık 2011 Pazar

Karanlık Masallar...

Masallarımdan geriye kalanlar ne kadar şaşırtıcı bilseniz…
Şimdilerde Pinokyo’ nun burnunu kanatıyor yalanlar…
Alice yadırgamıyor artık iskambil kağıdı adamlarla yakıştırıldığında…
Gulliver başka ütopyalara alınmıyor pasaportsuz…
Pollyanna da vazgeçmiş hoşnutluk masalından…
Peter Pan korsan yayınlarla vurmuş voliyi…
Rapunzel prensi beklemeyi bırakıp ejderhayla işi pişirmiş en sonunda…
Donkişot beyaz bayrak sallıyor yel değirmenlerine…
Şimdilerde Sindrella saat ne zaman 12 yi gösterse intihara meyil ediyor…

İçlerinden bir Quasimodo değişmemiş sanki…
Hâlâ dünyanın yükünü taşıyor kamburunda…

Doktor, ben bugün tüm oyunlarımdan caydım anlıyor musunuz?

Bir Tutam Dostluk...



Bir tutam Hande bir tutam Simge bir tutam dostluk bir tutam sevgi bir tutam bağlılık ve işte hayatınızda yiyebileceğiniz en lezzetli yemek duruyor masada...
Hande'nin bazı günleri vardır çılgın,bazı günleri vardır derin...Onu sevmek için onu yaşamak gerekir.Dostum demekle gurur duyduğum bu insanın doğduğu gün kutsal sayılmalı derim :) O kadar çok seviyorum ki ben onu   kelimelerle tarifi yok ama denemeli!!
 Handem çok yeteneklidir.Hünerli ellerinden çıkan o lezzetli yemekler yok mu yedikçe yiyesim gelir.Tabi bir de o meşhur nargileleri çeşit çeşit,istediğin gibi,istediğin kadar.Hizmette sınır yoktur benim Handemde,karşısındaki mutlu olsun diye kendini boşverir uğraşır didinir.O temiz,güzel kalbinde kim bilir neler gizlidir
Gözleri sürekli renk değiştirir her anında farklı anlamlar hissettirir.Duyguları gözlerinden okunur benim dostumun ruhu,içi dışı bir...
Bazı zamanlarımız olur bizim,ne yapsak ne etsek bilemeyiz.Benim derdim olur ona koşarım onun derdi olur bana koşar.Ne durumda olursak olalım birbirimize hiç hayır demeyiz,diyemeyiz.Birbirimizi kırmaktan üzmekten o kadar çok korkarız ki kalplerimiz bir...
Hande her zaman yanımdadır; iyi günlerime kıyasla kötü günlerimde daha fazla...
Bütün sırlarımı,sıkıntılarımı,hislerimi bilir.Beni dinlerken yargılamaz,sorgulamaz ne olursa olsun burdayım der güzel gözleri...
Bazı anlarımız olur bizim,konuşmamıza gerek kalmaz anlaşmak için...Dualarımda dilediğim kız kardeşimdir o benim...

Bazı saatlerimiz olur bizim,nasıl geçtiğini anlamayız.Mutlaka konuşacak paylaşacak birşeylerimiz olur.Saatler geçer kahkalarımızla
( Handemin doğuştan gelen espiri yeteneği sağolsun,varolsun:) karnımız ağrır gülmekten umursamayız.Ya da bazen gözyaşlarımız süzülür hafifçe yanaklarımızdan,o benim yanağımı siler ben onunkini gülümseriz birbirimize herşey yoluna giricek deriz,inanırız ve başarırız.
Yapamayacağımız hiç bir şey yok bizim,yeter ki isteyelim,inanalım...Dostum diyebilmek ne güzel şey,bulmak ne kadar zor böyle dostları Allah yokluğunu göstermesin.
Handem anlat anlat bitmez,onsuz bir hayat düşünülemez:)
Seni seviyorum Ömürzade Hande HISIM ;Hiç gitme hep kal yanımda e mi:)

3 Aralık 2011 Cumartesi

KELEBEĞİN KANATLARINDA AŞK…


      Ruhunun derinliklerinde bir koza saklanır,sessizdir…Hep var olacak,gizli,ulaşılamaz ve zamanını bekleyen bir koza …Ki o zaman geldiğinde kıpırdanmaya başlayacak ,kelebek olmak için mucezevi,olağanüstü bir çaba harcayacak.Doğanın bulmacalarından biri olmaya devam eden bir değişim geçirecek sonunda  harikulade bir kelebek doğacak  ve kanatlarında taşıyacağı şey ise aşk olacak…
     Boşa harcanmayacak kadar kısa,anlamlandırabilecek kadar özel ve büyük bir uyumun küçük bir parçası olan bir ömürdür kelebeklerin ki…Aslında  çok kısa ama çok uzundur onların ömürleri…
    Kelebeklerin diğer bütün canlılar gibi tek bir varoluş sebebi vardır;soyunun devamını getirecek varisler bırakmak…Bütün canlılar içerisinde bu amacı kelebekten daha stilize daha estetikle yoğrulmuş bir şekilde gerçekleştiren canlı ise pek azdır..Bu uyum,bu amaç,bu güzellik o kadar ulaşılamaz geliyor ki tıpkı gerçek aşk gibi…Birine gerçekten aşık olmak gibi…
     Sahip olunmak için bu kadar arzulanan,tutku dolu,tarifi zor,tarifi çok bir duygu aşk…Onun içindir ki kelebeğin kanatlarında süzülüyor umarsızca…Bir gün gelecek biliyorsunuz,bir gün sizin de kalbinizde bir koza büyüyecek …